Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 14/12/2022 tarihinde, E.Y. (B. No: 2018/10482) başvurusunda Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bir olay üzerinden detayları inceleyelim.
Olay
Başvuran, silahlı bir terör örgütünün çağrısı üzerine düzenlendiği iddia edilen yasadışı bir gösteriye katıldığı şüphesiyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Başvurucuyu yargılayan koan davasında, 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun ikamet yerinden çıkış ve dışarı çıkma yasağı nedeniyle adli kontrolle serbest bırakılmasına karar verdi. Yargılama sonunda mahkeme, sanığın terör örgütüne üye olmak ve diğer suçlamalardan beraatine, sosyal medyada terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verdi. Beraat kararının kesinleşmesinin ardından Davacı, maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. 6. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuya 6.330,76 TL ekonomik, 12.000 TL manevi tazminat ve 2.199,69 TL avukat ücreti ödenmesine karar verdi.
Başvurucu; müşteki, tazminat tutarının ve avukatlık ücretinin düşük olduğunu ve adli kontrol tedbirlerinin telafi etmesi gerektiğini ileri sürerek temyize başvurmuştur. Bölge Yargıtay, 4.000 TL manevi tazminat ve 1.240 TL avukatlık ücretini düzelterek itirazın esastan reddine karar verdi.
İddia
Başvurucu; tutukluluk tedbirlerine ilişkin tazminat taleplerinin yetersiz olması nedeniyle adli kontrol tedbirleri kapsamında tazminat taleplerinin reddedilmesi, cezaların indirilmesi vb. nedenlerle adil yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Belirli bir durumda, gizli tanığın ikrarının belirli gerçekler içerip içermediği belirlenmelidir. Başvuranın silahlı terör örgütünün çağrısı üzerine şiddet eylemlerine katıldığı iddiası, gizli bir tanığın ifadesine dayanmaktadır. Gizli tanıklara, söz konusu operasyon sırasında çekilen ve gizli tanık tarafından başvurucunun kimliğinin tespit edildiği görüntüler gösterildi. Açıktır ki, bu teşhis somut bir gerçeği içermektedir. Başvuranın sosyal medya hesabında suç teşkil eden eyleme ait bir fotoğraf paylaştığı tespit edildiğinde, güçlü suç emareleri bulunmaktadır. Ancak başvurucuya uygulanan adli kontrol tedbirlerinin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Sonuç
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, kaçmayı önlemek veya delilleri yok etmek veya değiştirmek amacıyla tutuklama kararı verilebilir. Tutuklamaya alternatif olarak konuttan çıkamama adli kontrol tedbirleri ancak Anayasa’da öngörülen bu amaçlar için kullanılabilir. Yukarıda belirtilen tedbir, diğer hususların yanı sıra, bir şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemeyi amaçlayan adli bir tedbirdir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinin 1. fıkrasına göre, tutuklanma sebepleri varsa tutuklanma yerine adlî kontrole alınmasına karar verilebilir. Bu nedenle, tutuklama gerekçelerinin bulunduğu durumlarda adli kontrol tedbirleri ancak tutuklamanın orantısız olması durumunda uygulanabilir. Bu bağlamda, tutuklama ile adli kontrol arasında orantılılık açısından bir fark olmakla birlikte, hukuka uygun amaç açısından bir fark bulunmamaktadır.
Bununla birlikte tutuklama sebepleri 5271 sayılı Kanun’un 100. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın delilleri yok etme, gizleme veya değiştirmesi, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı girişiminde bulunması hususlarında kuvvetli şüphe oluşması tutuklama nedenleridir.
Tutuklamanın anılan meşru amaçları adli kontrol bakımından da geçerlidir.
Bu kapsamda adli kontrol tedbiri açısından somut olayda kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılmasını önleme amaçlarının ortaya konulup konulmadığının değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda derece mahkemesi başvurucunun adli kontrol altına alınmasına karar verirken kaçma şüphesinin bulunmadığını açıkça belirtmiştir.
Delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılmasını önleme amaçları yönünden ise bir değerlendirmede bulunmamıştır.
Ancak somut olayda deliller soruşturmanın tamamlanmasıyla birlikte toplanmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun delilleri karartma şüphesi bulunmamaktadır.
Ayrıca davada gizli tanık söz konusu olduğundan başvurucunun tanık üzerinde baskı yapması da mümkün değildir.
İsnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı ve isnat edilen suçun kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlardan olması başvurucunun başta bu tedbire tabi tutulmasını haklı gösterebilir.
Ayrıca başvurucunun hukuka aykırı adli kontrol tedbiri nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu sonucuna varıldığından Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası somut olayda uygulanabilir. Ancak 5271 sayılı Kanun’un 141. ve devamı maddelerinde adli kontrol, tazminat talep edilebilecek koruma tedbirleri arasında sayılmamıştır. İlk derece mahkemesi başvurucunun açtığı tazminat davasında adli kontrol tedbirine ilişkin talebiyle ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmamış, istinaf mahkemesi ise adli kontrol tedbirinin tazminat hesabına dâhil edilemeyeceğini belirtmiştir. Yargıtay da konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinden kaynaklanan tazminat isteminin reddedilmesi gerektiği yönünde kararı vermiştir. Dolayısıyla konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri bakımından etkili bir tazminat imkânının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Merhabalar
Akdoğan Hukuk ve Danışmanlık ailesine hoşgeldiniz.
Bilgi almak için ulaşabilirsiniz.